top of page
semaalevcan

İKİ RENK ARASI BİR YOGA MOLASI

HAZIRLAYAN: Yeşim Özcan

YAŞ GRUBU: 5-8 yaş


HEDEF:

1- Bir kuklanın anlatacağı hikaye ile yoga pozlarını tanıma ve uygulama (Ağaç, zürafa, kelebek, kuş, balık, tavşan, şimşek, yağmur pozları ve güneşe selam),

2- Tanışma ve ısınma,

3- Renklerle yoga pozlarını uygulama,

4- Toplumsal değerler ve olumlama,

5- Bir sanat faaliyeti yapma.


Bugün sizinle bir arkadaşımı tanıştırmak istiyorum. Arkadaşımın ismi Benekli. Benekli ve ben birlikte oyun oynamayı çok seviyoruz. En sevdiğimiz oyunsa “renk bilmece”

Merrrrrhabaaaa, benim adım benek. Hem bir masal dinleyip hem de bir oyun oynamaya var mısın? O halde hadi başlayalım...

- Buluşmaya hangi rengin geldiği sorularak, renkler hakkında konuşulur.

- Sevdiği rengi söylerken ısınma hareketleri yapılır. (Önce ayağın her tarafıyla matın etrafında yürünür ve sonra 3 kez el çırpılıp sevdiği renk söyletilir.)

- Sevdikleri bir müzikle dans edilir, müzik durduğunda herkes sevdiği rengi söyler bir hareket yaparak donup kalır.

- Masalın sonunda “hadi şimdi biz de bir gökkuşağı olup, yere sırtüstü uzanalım ve sessizce biraz dinlenelim.” denilerek nefes çalışması ve gevşeme hareketleri yapılır. (Önce tek tek organları sonra bütün vücudu sık bırak)

- Gözler kapalı, gökkuşağını oluşturan renkleri hayal etmeleri sağlanır, gördükleri renkler sorularak rahatlatıcı bir kısa meditasyon yapılır. (Doğadan dinlendirici, çeşitli hayvan seslerinin olacağı bir müzik eşliğinde)

- Renkli boya kalemleri, pamuk, renkli kağıtlar, yapıştırıcı, karton gibi malzemelerle yoga pratiği sonunda birlikte tek ve büyük bir karton üzerine bir gökkuşağı yapılır.

- Her renk güzel ve özeldir, tıpkı bizler gibi...


İKİ RENK ARASI BİR YOGA MOLASI

Günlerin birinde dünyadaki bütün renkler buluşmaya karar vermişler. Tanışmak, oyun oynamak ve eğlenmek için.


Tüm renkler buluşunca önce kocaman bir çember olmuşlar. Oyuna başlarken bir de kural koymuşlar: Hangi renk kendini tanıtacaksa çemberin ortasına gelip özelliklerini sayıp, ellerini havaya kaldırarak: “Bilin bakalım ben hangi rengim?” diye soracakmış. Sonra diğer renkler de onun kim olduğunu bilecekmiş.


Oyun başlamış ve renkler tek tek konuşmaya başlamış ama hepsi de kendinin en değerli olduğunu söyleyip duruyormuş.


Çemberin ortasına hoplaya zıplayarak bir renk gelmiş, “En önemli renk benim... Şöyle bir etrafınıza bakın bakalım; bahçedeki çimenler, ormandaki ağaçlar, zürafaların ve kelebeklerin yediği yapraklar... her taraf benim rengimle kaplı. Bilin bakalım ben hangi rengim?” Evet, bu yeşilmiş. (AĞAÇ pozu)

Bunu duyan mavi tıpkı bir denizdeki dalgalar gibi ellerini sağa sola sallayarak hemen atılmış: “Sen sadece yeryüzünün rengisin... Oysa ben? Ben, hem gökyüzünün hem de denizin rengiyim. Gökyüzünde uçan kuşlar en çok benimle mutlu olurlar, balıklar denizde yüzmeye bayılırlar. Bilin bakalım ben hangi rengim?” (Bedeni omurgadan, omuzlardan, kollardan sağa sola sallama)

Mavinin sözünün bitmesini fırsat bilen sarı çemberin ortasına gelip, kollarını yukarı kaldırmış: “Siz dalga mı geçiyorsunuz? Ben bu dünyaya sıcaklık veren rengim... Güneşin rengiyim. Ben olmazsam soğuktan donarsınız hepiniz! Bilin bakalım ben hangi rengim?” (Güneşe Selam serisi)

Turuncu kocaman bir adım atıp öne çıkıp onun sözünü kesmiş: “Ya ben? Sağlık ve direncin rengiyim, çocukların büyümesi ve güçlenmesi için gerekli vitaminler hep benim rengimde bulunur. Dallarda büyüyen portakalları, tavşanların en sevdiği havuçları düşünün... Pek ortalarda görünen bir renk olmayabilirim ama güneş doğarken ve batarken gökyüzüne o güzel rengi veren de benim, unutmayın.” demiş. (TAVŞAN pozu, ÇOCUK pozu)

Kırmızı daha fazla dayanamamış:” Ben, hepinizden üstünüm. Ben kan rengiyim... Kan olmadan hayat olur mu? Hadi kabul edin, bensiz bu dünya bomboş olurdu....” demiş.

O sırada yerde oturan mor ayağa kalkmış, iki kez ellerini çırpmış: “ Hepinizden üstünüm ben... Ben, asalet ve gücün rengiyim. Bütün krallar, liderler beni seçmişler. Ben, her şeyi bilirim ve bilgeliğin rengiyim! “diyerek yüzünde kocaman bir gurur ifadesiyle yerine oturmuş. (TANRIÇA pozu)

Ve orada olan bütün renkler oyun oynadıklarını unutup, söz hakkı almadan hep bir ağızdan kavgaya tutuşmuşlar. Biri diğerini itip kakıyor, “en büyük benim” diyormuş. Bu böyle bir süre devam etmiş.

Derken bir anda şimşekler çakmış (ŞİMŞEK pozu) ve gökten yağmur damlacıkları düşmeye başlamış. (tüme bedene dokunma) Bütün renkler neye uğradığını şaşırmış. Korkuyla birbirlerine sarılmışlar ve tam o sırada yağmurun sesi duyulmuş: “Siz ne yaptığınız sanıyorsunuz? Bu kavganızın anlamı ne, bu üstünlük çabanız da neyin nesi? Bilmez misiniz ki her biriniz farklı bir görev için yaratıldınız. Birbirinizden farklısınız ve her biriniz kendinize özelsiniz. Şimdi el ele tutuşun ve bana gelin...”

Renkler yağmurun bu sözleri üzerine çok utanmışlar. El ele tutuşup, birlikte gökyüzüne havalanmışlar ve bir çember şeklini almışlar. Yağmur, “Bundan böyle her yağmur yağdığında el ele tutuşup, gökyüzünden yeryüzüne uzanacaksınız ve çocuklar sizi gördükçe huzur duyup, güç bulacaklar. Çocuklara yarınlar için umut olacaksınız, gökyüzünü bir kuşak gibi saracaksınız. Size gökkuşağı diyecekler.... Anlaştık mı?” (GÖKKUŞAĞI pozu)

Bu yüzden ne zaman dünyamız yağmurla yıkansa, ardından gökyüzünde gökkuşağı belirir. Umudun, farklı olana saygının, hayal gücünün, huzurun simgesi gökkuşağı...

52 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page